28 Eylül 2008 Pazar

GÜNEYDOĞUNUN İNCİSİ KOMMAGENE

GÜNEYDOĞU ANADOLUNUN ASİL KRALLIĞI
KOMMAGENE KRALLIĞI
Kommagene: Unutulan Krallık Kommagene Krallığı
Türkiye'nin güneydoğusunda, Dicle ve Fırat Nehirlerinin yukarı kıyılarında kurulmuştu. "Meşe ve çınar ormanları tepenin yamaçlarını kaplıyor. Vadilerinde incir, zeytin, ceviz ve nar yetişiyor. Mısır dünyanın başka hiç bir yerinde bu kadar iyi ürün veremez." Bu manzarının yüzyıl başında bölgeye gelen Alman bir gezginin güncesinde olduğuna inanmak zor. Sanki bir yeryüzü cenneti tasvir ediliyor. Gerçektende Aden Bahçesi'nin burada çiçeklendiği söylenir. Bugün bu topraklar anlatılan o cennete ait ipuçları vermiyor-cenneti çağrıştırmakta zorlanıyor. Yamaçları kapladığı söylenen o ağaçlar artık yok ve keçi sürüleri bitki örtüsünün son yeşilliklerini tüketmekle meşgul. Başlatılan sulama kanalları mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda bölge yeniden ağaçlanacak zira toprak burada çok verimli ve sayısız dağ pınarı var. Kommagene kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kısmı bugün yeniden keşfedilmiş durumda. Örneğin 1960larda bir arkeolog Fırat'tan altın çıkarmayı başardı. Diğer bir keşif petro ile yaşandı. Son birkaç yıldır bölgede yaygın olarak ham petrol sondajı yapılıyor. Heryerde Türk Petrol Ofisi'nin kara altın çıkaran petrol çıkarma şantiyelerini görmek mümkün. Ama artık zamanda yolculuk etme vakti. Kommageneyi ilk kez İ.Ö. 850 civarında yazılı tarihin kayıtlarında görmeye başlıyoruz. Bir Asur kralının tutanaklarında, halkın krala yıllık vergi olarak altın, gümüş ve sedir ağacından yapılmış tahta verdiği yazılı. Belli ki o günlerde değerli sedir ağaçları sadece Lübnan'da değil Kommagene topraklarında da yetişiyordu. Kommagene Asurluların bir uydusu haline geldiği dönemde. İ.Ö. 700 civarında bir Kommagen Kralı Asurlulara başkaldırır. Asur kralı Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi kralı: "Tanrılardan korkusu olmayan tanrısız bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar." diyerek suçlar. Kral Sargon'un nitelemesi fazlasıyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine şöyle devam eder: "Karısını, oğullarını ve kızlarını, malını ve hazinelerini aldım ve son olarak halkını aldım ve onları Mezopotamya'nın güneyine (bugün Irak) sürdüm." Anlaşılan, yerleşik halkları yurtlarından topraklarından sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi. İ.Ö. 600 dolaylarında Babilliler Asurluları yenilgiye uğratırlar. Sonradan Kommagene krallığını başkenti olacak olan Samosata'da son kez savaşırlar. Bu savaşta Mısır ordusu Asurlulara destek verir ancak Babilliler birleşik orduları yenmeyi başarırlar. Kommagene halkı İ.Ö. 550 dolaylarında, önce Babillileri yenen Perslerin sonra da Persleri yenen Büyük İskender'in ordularının istilasına tanık olur. İ.Ö. 300'lerde Büyük İskender'in velihatlarından biri olan Kral Seleukos 1. Nikator bölgesinde hüküm sürer. 1.Nikator Kommagene krallarının Yunan atalarından birisidir. İ.Ö. 130'larda Kommagene krallığı bağımsızlığını kazanır. Kral Mithradates 1. Kallinikos Küçük Asya'da hüküm süren çoğu krallık gibi Kommagene de doğu ve batı halklarının kaynaştığı bir pota oldu. Farklı kültürleri, gelenekleri olan farklı diller konuşan insanlardı onlar ve doğal olarak kendilerini birleşmiş tek bir halk olarak görmüyorlardı. Onlar için aile ve kan bağı Kommagene krallığı altında birleşmiş olmakdan daha önemliydi. Kral Mithradates bu tavrı değiştirmek için çok çalıştı. Örneğin her yıl atalarının onuruna Kommagene krallığında Olimpiyat Oyunları düzenledi. Bu oyunlar, Yunanlıların Olimpiyat Oyunlarıyla karşılaştırılabilir nitelikteydi. Gençlik yıllarında Kral Mithradates de bu oyunlara katılmış ve Kommageneliler arasında popüler olmayı başarmıştı. Yetenekleri sayesinde Kral Mithradates pek çok ödül almış ve bunun bir sonucu olarak 'Güzellikle zafer kazanan' anlamına gelen 'Kallinikos' adını almıştı. Mithradates Laodike adında bir Seleukos prensesiyle evlendi. (*) Üç kızları oldu ve dördüncü çocukları da kız olunca çift bir oğul sahibi olamama kaygısına kapıldılar. Bir oğula sahip olmak krallığın kalıcılığı açısında çok önemliydi ve erkek evladı olmayan bir kralın velihatı da yok demekti. Oğulları olduğunda tattıkları mutluluk ve rahatlık sonsuzdu ve çocuğa Laodike'nin babasının adı, Antiochos, verildi. Kommagene krallığı gücünü kat kat aşan güçlerin tehditi altındaydı ve Mithradates yardıma muhtaçtı. Yardım alma amacıyla Mithradates tanrılarla bir anlaşma yaptı. Bu tanrıların gerçek mi hayali mi oldukları bilmiyoruz, ancak krallığın bağımsızlığını koruduğu dikkate alınırsa Mithradates'in anlaşmasının işe yaradığı söylenebilir. Diger taraftan bu sözleşmenin halklar arasındaki uyumsuzlukları yumuşattığı anlaşılıyor. Kommagene Krallığı'nı oluşturan bu başka başka köklerden gelen insanların kendilerini birbirleriyle bağlantılı hissetmeleri güçtü. Ancak tanrılarla yapılan sözleşmeden etkilendiler ve kendilerini tanrıların korumayı kabul ettiği seçilmiş insanlar olarak gördüler. Böylelikle, Mithradates krallığını meydana getiren halklar arasında bir bağ oluşturulabildi. Kral bu sözleşmenin onuruna ülkenin her yerinde, temenos denilen, küçük tapınaklar inşaa ettirdi. Temenoslar ülkenin en göze çarpıcı noktalarında kuruldu. Bu noktalardan tapınakların en önemlisi olan kutsal Nemrud Dağı'nın tepesindeki tapınağı görmek mümkündü. Bu tapınakların hepsinde tanrılardan biriyle el sıkışan Kral Mithradates'in tasvir edildiği beş tablet bulunurdu. Mithradates tanrılarai Yunanca ve Persce olan isimler verdi Apollo / Mithras Artagnes / Herakles Zeus / Oromasdes Hera / Teleia Helios / Hermes Mithradates tanrılara her iki dilde isim vermesinin sebebi krallığını oluşturan halkların kendilerini tanrılara yakın hissetmelerini sağlamaktı. Bu taş tabletler stel olarak da bilinir. Bu steller sayesinde Kral Mithradates tebasını sadece onun sayesinde koruma altıda olabileceklerine inandırdı. Bur temenoslar kralın tanrılarla yaptığı anlaşmanın şahitleriydiler. Loos'un onuncu günü--14 Temmuz-- "Yüce Tanrıların Tezahürü" günü olarak kabul edildi. O gün Kral Mithradates'in taç giydiği gün olarak da seçilmişti. Her yıl o gün Kommageneliler köylerinin veya kasabalarının yakınındaki tapınaklarında biraraya gelerek kutlamalar yaparlardı. Bu kutlu günde Kral Mithradates Nemrud Dağı'nın zirvesinde Kommagene'nin asilzadeleri ve diğer önemli şahsiyetleriyle biraraya gelir ve yüzlerce yurttaşının önünde tanrıların temsilcilerini kabul ederdi. Kral Antiochos I Theos Kral Mithradates'in oğlu Antiochos ailesinden Yunan ve Pers kültürün karışımı bir eğitim aldı. Annesi Kraliçe Laodike Büyük İskender'in soyundandı, babası ise Perslerin 'kralların kralı' dedikleri 1. Darius idi. Antiochos çok genç yaştayken babası onu bir Seleukos prensesi olan İsias Philostorgos, 'Sevgili' ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik bir amaç uğruna planlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu. Mithradates tahtını oğluna bıraktıktan sonra onu gözetmeye devam etti. Nemrud Dağı'ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak Mithradates'in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözleşmenin merkezi olacaktı. Mithradates 'in yaklaşımı, her zaman olduğu gibi pragmatikti. Tapınak öylesine etkileyici bir anıt olmalıydı ki tebası sözleşmenin önemini anlamalıydı. Nemrud Dağı'nın bölgeye hakim konumu tapınağın ülkenin heryerinden kolaylıkla görülmesini sağlayacaktı. (*) Antiochos ise idealistti. Ona göre sözleşme yeni bir dine beşik, Nemrud Dağı da onun merkezi olacaktı. Bu yeni din Nemrud'dan tüm medeni dünyaya yansıyacaktı. Bir din yaratmanın verdiği güvenle olsa gerek, Antiochos taç giyişinin hemen ardından kendine Theos (Tanrı) adını verdi. Ve kendince bir efsane oldu. Antiochos babasına çok derin bir saygı duyar ancak annesi Laodike'yi herşeyin üstünde severdi. Bir çok yazıtta kendisini 'annesini seven kişi' olarak kaydettirmiştir. Annesine tanrıça anlamına gelen Thea ismini verdi. Nemrud Dağı tanrılarının heykelleri arasında annesini kendisiyle birlikte ölümsüzleştirdi. Tanrı Zeus'un soluna Kommagene Kralı, Theos olarak kendisini, Zeus'un sağına da Kommagene'nin Anası, Thea, olarak annesi Sanat Kommagene'nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiochos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçıları ve bilginleri toplardı. Bunlara 'aralın arkadaşları' anlamına gelen philoi denirdi. Kral Mithradates zamanında sanatta doğu etkisi ağır basmaktayken Kral Antiochos dönemi sanatı daha doğalcı (naturalist) ve daha az stilize (geleneğe uygun) bir uslup kazandı. Antiochos Yunan kültürünü tercih etmiş ve kendine 'Yunanlıların ve Romalıların dostu' adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller Kommagene sanatının ihtişamını belgeler. Orada doğu ve batı tam bir uyumla kaynaşır. Batı Terası'ndaki Antiochos başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelliğiyle görenleri heyecanlandırır. Ticaret Ticaret Kommagene Krallığı için önemli bir gelir kaynağıydı. Romalılar ile Partlar arasında büyüyen sorunlar doğu ve batı arasındaki ticareti engelliyordu. Bu iki süper güç arasında bağımsız tek devlet olan Kommagene hem Romalılar hem de Partlarla ticari ilişkiler kurmuştu. Kommageneli tüccarlar özgürce Partların topraklarında ticaret yapabilyorlardı. Çin'den ipek, Hindistan'dan egzotik hayvanlar ve baharatlar dahil pek çok malın ticaretini yapıyorlardı. Antiochos denetimi altında tuttuğu Toros Sıradağları ve Fırat Nehri geçitleri sayesinde ağır vergiler topluyordu. Zenginliği sayesinde Kommagene sadece bir geçiş yeri değil aynı zamanda lüks malların tüketildiği bir ülke olmuştu. Getirilen mallar başkent Samosata'da Romalılara ve zengin Kommagenelilere satılıyordu. Antiochos devrinde Samosata doğu ile batı arasındaki ticaretin merkezi haline geldi. Partlar, Kommageneliler, Romalılar, Yunanlılar ve Araplar orada biraraya geliyorlardı. Roma'yla Savaş KÜÇÜK ASYA Haritası, İ.Ö. 100:Pergamum, Bythinia, Pisidia, Galatia, Cappadocia,Pontus, Arm, Seleukos, Kommagene, Parthia, Roma. Romalılar batı Anadoluya ilk adımlarını atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya krallıklarını birer birer ele geçirmeye başladılar Pergamum'dan sonra İ.Ö. 80 dolaylarında Bythinia ve Pisidia'yı egemenlikleri altına aldılar. Aynı sıralarda Partlar da Kommagene sınırlarına varmışlardı. KÜÇÜK ASYA Haritası, İ.Ö. 80:Galatia, Cappadocia, Pontus, Arm, Seleukos,Kommagene, Parthia, Roma. Romalılar İ.Ö. 70 sıralarında en büyük düşmanları Pontus Krallığı'nı devirdiler. Hemen arkasından da Pontus'un güçlü müttefiki olan Arm krallığını yıktılar ve fetihlerini tamamlamak için süratle bölgedeki son bağımsız krallık olan Kommagene'ye yöneldiler. Bu küçük ülkenin istilası başlangıçta hiç de zor görünmüyordu. KÜÇÜK ASYA Haritası, İ.Ö. 70:Pontus, Arm, Seleukos, Kommagene, Parthia, Roma. İ.Ö. 69'da Kommagene'nin başkenti Samosata (Samosata) kuşatıldı. Ancak hiç umulmayan bir şey oldu ve Roma savaş makinesi durdu. Romalı askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius 'onun vurduğu asker silahıyla beraber yanıyordu.' Anlaşılan Kommagene dışında bilinmeyen bu gizli silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu. Samosata düşmedi. Roma konsülü Lucullus ile Kral Antiochos özel bir görüşme için biraraya geldiler. Bu görüşmenin kaydı yok ama toplantı sonunda Roma ordusu geri çekildi. Kommagene için durum gerginliğini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarında sömürgeci savaş tutkunu Romalılar diğer tarafta güçlü Part ülkesi vardı. KÜÇÜK ASYA Haritası, İ.Ö. 60:Kommagene, Parthia, Roma. İ.Ö. 64'de Romalılar istilalarına devam ettiler. Seleukos devletinden kalanlar Suriye vilayetine dahil edildi. Bu devirde Roma'nın Kommagene Krallığı dışında Küçük Asya'da egemenliği altına almadığı devlet kalmamıştı. Kommagene Seleukos devletinin yıkılışından küçük bir toprak parçasını ülkesine katarak yararlandı. Kommagene'nin stratejik konumu Roma'nın doğuya doğru genişlemesinde hayati önem taşımaktaydı. Ya burası da istila edilecek ya da genişlemekten vazgeçilecekti. Antiochos Partlarla ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini biliyordu. Bu amaçla kızı Laodike'yi Part kralına eş olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasının gözdesi ve tahtının tek varisiydi. Küçük Asya'da savaşlar sürüyordu. İ.Ö. 53 yılında Partlar Romalıları yenerek Suriye'yi fethettiler. Bunu fırsat bilen Pontus Krallığı Roma'ya başkaldırma gücünü kendinde buldu. Jül Sezar Küçük Asya'a yürüyerek ayaklanmayı bastırdı. Sezar'ın tarihe geçen 'Geldim, gördüm, yendim' sözü bu zaferin ardından söylenmiştir. Sezar'ın öldürülmesiyle Roma İmparatorluğu bölündü. Markus Antonius doğuyu Oktavianus batıyı aldı. Markus Antonius meclisini, sevgilisi Kleopatra da yanında olduğu halde, Tarsus'ta kurdu. Jül Sezar da Mısır kıraliçesinin güzelliği karşısında ezilmiştir. İ.Ö. 38'de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve velihat prens Pakoros'u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Kralı olan babası derin bir acıya düştüler. Antiochos kızı ve damadının acısını paylaştı ve onlara yardım etmek istedi. Antiochos savaştan kaçarak Kommagene'ye sığınanları himayesini altına aldı ve onları Marcus Antonius'a teslim etmeyi reddetti. Savaş istemeyen Antiochos esirlere karşılık, 25 bin ton gümüşe eşit olan 1000 talens teklif etti. Zenginliğiyle ünlü Kommagene'nin tüm altın ve gümüş varlığına göz koyan Markus Antonius sığınmacılara karşılık olarak Kommagene'nin tüm servetini istedi. Antiochos'un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdı. Markus Antonius küçücük bir krallıktan gelen bu cevabı büyük bir hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene'yi kuşatmalarını emretti; kendisi Tarsus'ta, meclisinin başında, kalarak ordusundan gelecek iyi haberleri beklemeyi tercih etti. Ancak beklenenin aksine, Samosata kuşatması istenildigi gibi gitmiyordu. Bunun üzerine gücünü arttırmak isteyen Markus Antonius Tarsus'daki keyifli yaşantısını bırakıp yanına Judea Kralı Herod da olduğu halde ordusunun başına geçti. Zaferin yakın olduğuna emindi. (*) Belki de şu gerçekleşti: Samosata kuşatması boyunca Kommagene askerleri Kommagene'yi çevreleyen alanlarda yoğunlaşmayı sürdürdüler. Eli silah tutan her Kommageneli krallarının çağrısına sadakat gösterdi. Yeterli sayıya ulaştıklarında Roma ordusunun malzeme kollarına saldırıya başladılar. Kısa bir süre sonra Roma ordusu malzeme sıkıntısı çekmeye başladı bunun üzerine Markus Antonius durumun düzeltilmesi için bölgeye kendi süvarisini gönderdi. Kommagene konseyinin beklediği hamle de tam buydu. Ağır zırlı seçkin Kommagene süvarilerini devreye girdi. Kommagene ordusunu askerleri ve atları kendileri adeta yenilmez kılan siyah çelikten zırlarını kuşandılar. Sayıları ancak bir kaç yüz kadardı ancak saldırılarına hiç bir düşman dayanamazdı. Bu çelik kuvvet ordunun gözbebeğiydi. Kommagene atlıları sabah sisinde Roma süvarilerini bekliyorlar. Atlar sinirli sinirli toprağı eşeliyor. Aniden yürek titreten bir trompet sesi sisi yırtıyor. Bu işaretle Kommagene süvarileri harekete geçiyor. Şaşkınlık içindeki Roma ordusu için artık çok geç. İlk saldırıya karşı koyabilmek için Roma süvarileri saflarını çekiliyorlar. Trompet sesleri ikinci kez duyulduğunda Kommageneli süvariler koşuya geçiyorlar. Şimşek gibi ilerleyen atların altında yer titriyor. Ağır zırhlı atlılar hafif kuşamlı Roma süvarilerinin üzerine saldırıyorlar. Romalılar oyuncak askerler gibi yıkılıyorlar. Soğuk kanlı ve yüksek disiplinli Roma süvarileri çabucak toparlanıyor ve sayıca olan üstünlüklerine de güvenerek bu küçük çelik gücü çember içine almaya çalışıyorlar Ve yine trompet sesleri. Kommagene süvarilerinin iki yanından bir kartalın kanatlarını andırırcasına çıkıveren okçu birliği Roma süvarilerine ok yağdırmaya başlıyor. Hafif kuşamlı süvariler çelik ok yağmuru altında çaresizler ve pek çoğu yaralanıyor. Ağır zırhlı Kommagene atlıları Romalıları okçuların önüne doğru sürüyorlar. Okçular müthiş bir hızla ok yağdırmaya devam ediyorlar. Romalılar önce akıllarını sonra da hayatları kaybediyorlar. Günün sonunda Markus Antonius süvari birliğini yitirmiştir. Bir yanda Samosata surları diğer yanda Kommagene süvarileri olmak üzere Romalılar artık kuşatan değil kuşatılmış olandır. Böylece Markus Antonius Samosata kuşatmasından vazgeçmek zorunda kalır. Ortağı Herod savaşın sonunu beklemeden krallığı Judea'ya döner. Markus Antonius çaresiz geri çekilir. Antiochos durumu yumuşatmak için Markus Antonius'a 300 talens verir. Sadakatsızlıktan nefret eden Antiochos verdiği para karşılığında Markus Antonius'dan kendisine bir vatan hainini teslim etmesini şart koşar. 7. Kommagene'nin Sonu Bu olaylardan kısa bir süre sonra ölen Antiochos Nemrud tapınağına, tahminen babasının yanına, gömüldü. Antiochos'tan sonra tahta oğlu 2. Mithradates geçti. Kommagene Roma İmparatorluğu'na denk değildir artık. 2. Mithradates'in yönetimindeki Kommagene Suriye'nin önce uydusu sonrada eyaleti haline gelir. Romalılara karşı verilen savaşta oğlunu kaybeden Part Kralı'nın acısı o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtından feragat eder. Velihat prensin dedesi Antiochos'un Kommagene'yi riske atarak krallığına sığınan Part askerlerini koruması da babanın üzüntüsünü hafifletmemiştir. Part Kralının yerine oğullarından biri geçer. Bu acımasız bir hükümdardı ve tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocukları dahil, kimseyi öldürtmekten kaçınmaz. 2. Mithradates kızkardeşini Kommagene topraklarındaki Karakuş mezar tepesine gömer. Laodike'nin kabrine üzerinde 'o tüm kadınların en güzeliydi' yazan çok güzel bir taş yazıt koyar. Annesi İsias ve diğer bir kızkardeşi Antiochis ve onu kızı Aka da orada yatmaktadırlar. Mithradates Karakuş'u Kahta Çayı'nın kıyısında yaptırmıştır. Mithradates yazlık malikanesinin terasından derin çaya inen başdöndürücü vadiyi ve Karakuş'un seyreder böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebilirdi. Kıskanç kardeş 2. Antiochos 2. Mithradates'i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiochos'u ölüm cezasına çarptırdı. İ.Ö. 29'da Roma'da idam edildi. Kommagene son olarak, kısa bir süre için, Kral 4. Antiochos devrinde bağımsız kalmıştır. 4. Antiochos İ.S. 71'de Roma ordusuna yenildi. Kommagene'nin ağır zırhlı ünlü süvarileri ve muhteşem okçuları 'cohortes Comagenorum' adı altında Roma ordusuna dahil edilmek suretiyle küçük Kommagene ordusu lağvedildi. Gelecekte çıkabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene Krallığı'nın yüceliğini hatırlatan binalar ve heykeller yerle bir edildi. Kutsal Nemrud Dağı'ndaki tapınak yıkıldı. Kommagene devrinin kapanışıyla Nemrud sadece dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretleriyle irkileceği uzun uykusuna daldı.

Hiç yorum yok: